Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2020 Pazar

Dünya Nasıl Oluştu Prekambriyen


                   Dünyanın bir gezegen olarak nasıl şekillendiğini ve canlılığın nasıl başladığını bilmek istiyorsak   Prekambriyen dönemini iyi anlamamız gerekir. Prekambriyen yani Kambriyen'den önceki zaman, yaklaşık 4,5 milyar yıl ile 540 milyon yıl arasını kapsayan zamandır. Bu zaman Proterozoyik ve Arkeen olarak iki kısımda incelenir. Arkeen , 4,5 milyar ile 2,5 milyar yıl arasındaki zamandır. Proterozoyik ise 2,5 milyar ile 540 milyon yıl arasındaki zamanı ifade eder. 

                Bunların dışında Arkeen'in içerisinde dünyanın ilk oluşmaya başladığı ve cehennemsi koşulların var olduğu Hadean dediğimiz bir dönem mevcut . Hadean  4,5 milyar yıl  ile 4 milyar yıl arasını ifade eden zamandır.





   Dünya 4,5 Milyar Önce Nasıldı ?

   

                      Yaklaşık 4,5 milyar yıl önce dünyamızın kütlesi arttıkça doğal olarak kütle çekim  de arttı . Kütle çekimin artmasıyla bir  sıkışma  ortamı oluştu ve  daha yoğun bir gövde oluşmuş oldu . Sıkışma olayı, dünyanın merkezini ısıtmaktaydı . Radyoaktif  bozunmaların  da bu sıcaklığa eklenmesiyle dünyanın iç kesimleri ergimeye başladı. Eriyen ağır metaller aşağı süzülerek dünyanın merkezine doğru inip burada yoğunlaştı. Hadean dediğimiz dönem tam olarak bu dönemdi . 
 
                       Bu dönemde dünya yüzeyi  neredeyse tamamen eriyik haldeydi. Her yerde devasa volkanlar  ve lav okyanusları mevcuttu . Gök taşları dünyaya çarpmaya devam ediyordu . Aynı zamanda çekirdekte yoğunlaşan metallerden ötürü dünya çevresinde bir manyetik alan oluşmaya başlamıştı . Manyetik alan ince de olsa bir atmosfer oluşumuna sebebiyet verdi . Ancak atmosferdeki gazlar bugünkü gibi değildi. O günkü atmosfer bolca karbondioksit ve azot içermekteydi . Bu ortamda elbette canlılık olamazdı . 






   Ay Nasıl Oluştu ?     


                       Dünyamızın uydusu olan Ay'da bu dönemde oluşmuştur.  Büyüklüğü yaklaşık olarak Mars kadar olan Theia gezegeni ile dünyamız çarpıştı . Çarpma sonucu iki devasa kütle birbirine karıştı ve  dünyamız bugünkü boyutuna ulaştı.  Kopan büyük parçalar dünyanın yörüngesinde uydumuz olan Ay'ı oluşturdu. Ay'dan alınan örnekler , Hawaii (direkt olarak mantodan gelen kirlenmemiş magma) kayaçları ile karşılaştırıldığında oksijen izotopları arasında fark olmadığı ve Ay'ın dünyadan kopan bir parça olduğu anlaşılmış oldu. 




  Okyanuslar Nasıl Oluştu ?


                   Dünyamız ısınıp , kısmi ergime gerçekleştikçe minerallerin içinde hapsolmuş sular volkanik bacalarla yüzeye taşındı . Merkeze toplanan metallerin oluşturduğu manyetik alandan dolayı artık dünyamızın bir atmosferi vardı .  Diğer gazlarla karışık haldeki su buharı atmosferin soğuk kısımlarına ulaşarak yağmur bulutlarını oluşturdu . Bulutlar yoğunlaşarak sıcak olan yer yüzüne düşüyor ve tekrar buharlaşıp atmosfere karışıyordu. Bu olay tekrar ettikçe yer kabuğu yavaş yavaş soğumaya başladı ve okyanuslar oluştu.






Kıtalar Nasıl Oluştu ?



                     Başlangıçta sadece okyanusal kabuk ve ve üzerinde okyanuslar mevcuttu. Mantodaki mevcut konveksiyonel hareket okyanusal litosferin kırılıp levhaların oluşmasını sağladı. Daha sonra birbirlerinin altına dalan levhaların dalma batma zonlarında ada yayları gelişmeye başladı. Volkanik yay çarpışmalarıyla proto kıtalar oluştu. Proto kıtalar çarpışarak mikro kıtaları, mikro kıtalar çarpışarak süper kıtaları oluşturdu. 

       



Arkeen'de Yaşam

                                    
                        Arkeen'de yaşam 3,5 milyar yıl önce okyanuslarda tek hücreli bakteriler ile başladı. Bulunan en eski fosiller Avustralya'daki 3,5 milyar yaşındaki kırmızı kum taşlarında bulundu. Bunlar siyanobakterilerin oluşturduğu stromatolitlerdi. Siyanobakteriler canlılık için önemliydi çünkü fotosentez yapabilme kabiliyetleri vardı . Canlıların ihtiyaç duyduğu oksijeni bu canlılar üretecekti. Siyanobakteriler karbondioksit tüketip oksijen üreterek önce okyanuslarda sonra da atmosferde oksijen biriktirmeye başladı. Arkeen boyunca dünyaya tek hücreli bakteriler hakim oldular . 


Stromatolitler





Proterozoyik'te Yaşam

                    Proteroziyik'te (2,5 milyar yıl - 540 milyon yıl )  dünyamız bir kaç kez buzullaşma ve ısınma olaylarını yaşamıştır. Arkeen dönemde  artmaya başlayan serbest oksijen bu dönemde bir hayli  artmıştır. Oksijenin artmasıyla  ilk defa ökaryotik canlılar meydana gelmiştir. Bu dönemin sonlarına doğru dünya en şiddetli buzul çağına girmiştir. Dünya bu dönemde bir kaç km'lik buzul tabakasıyla kaplanmıştır .Bu dönem, kar topu dünya ( snowball earth ) olarak tanımlanmaktadır. 






                              Kilometrelerce buz tabakası ile kaplı olan dünyamız bu felaketten mantodaki konveksiyonel hareketlerin yardımı ile kurtulmuştur. Mantodaki eriyik kayaçlar yani magma,  buzulları aşarak kendine yol bulmuş ve  buralarda volkanik patlamalar gerçekleşmiştir. Volkanik patlamalar ile  atmosfere bol miktarda karbondioksit verilmiştir.   Bu sayede dünyamız güneşten gelen ışınları soğurmuş ve buzulların erimesi için gereklı ısı bu şekilde sağlanmıştır. 

                              Buzulların erimesiyle ilk yumuşak dokulu canlılar ve çok hücreli algler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan çok hücreli canlılar, Edikara faunası olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde sadece okyanusal yaşam mevcuttu . Karasal alanda yaşam henüz mevcut değildi. 


Edikara Faunasını gösteren bir görsel














28 Mayıs 2020 Perşembe

Meteor Yağmuru ve Meteorit Nedir ?


 
                     Meteorlar , Dünya atmosferi dışından, dünya atmosferine düşen kayaçlardır. Meteorlar kimi zaman dünyamıza mineral ve su taşıyarak yaşama  destek vermiş , kimi zaman da bir çok canlı neslin tükenmesine sebep olmuştur. Yani meteorlar bazen faydalı bazen de ölümcül olabilmekte. Bugünlerde sıkça konuşulan meteor nedir dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım. . 
             


 

   Meteor ve Meteorit Nedir ?


                       Meteor , uzay boşluğunda bulunan irili ufaklı kaya kütleleridir. Sürekli genişlemekte olan  ve bu yüzden sonsuz kabul ettiğimiz uzaydan her an atmosferimize meteor girmektedir .Meteorlar genellikle, atmosferimize girer ve  atmosferin etkisiyle eriyerek toz haline gelir. Bu sayede bizler çoğu zaman meteorlardan haberdar olmayız. Ta ki büyük parçaları yeryüzüne düşene kadar. Büyük çaplı meteorlar atmosferimize girer, bir kısım kütlesini kaybeder . Kalan kısım ise yeryüzüne düşer. Bizler yeryüzüne düşen meteor parçalarına Meteorit diyoruz. Biliniyoruz ki uzayda her şey kütle çekim ile ilgidir . Meteorlar da birbirini etkileyerek bir arada bulunur ve kendilerini etkileyen gezene doğru yol alırlar. Gezegenin atmosferine girerler ve yukarıda anlattığım olaylar meydana gelir. Bu şekilde atmosferde oluşan toplu meteor girişimlerine Meteor yağmuru diyoruz. Meteorların Dünya'ya çarpmayıp teğet geçme  olayına  ise Meteor kayması denir


                       Dünya üzerine her yıl ortalama 3500 meteorit düşmektedir. Her düşen meteorit farklı bileşime sahip olabilir. Nasıl ki dünyadaki her kayaç aynı değilse, meteoritler de farklılık gösterir. Peki meteorit çeşitleri neler bunları kısıca anlatmaya çalışalım . 

 Meteor Krateri



    Meteorit Çeşitleri


         Taşlar :


                      Dünya üzerine düşen meteoritlerin  %90'dan fazlası taştır .Bu terz meteoritler daha çok silikatlardan oluşur. İçeriklerinde  Si, Mg, Al ,Ca,  Fe içerir . Bu meteoritlerde metal içeriği (Demir,kobalt vs.) % 10'a kadar olabilir.

 

         Taşımsı demirler:


                     Dünyamıza düzen meteoritlerin % 1.5 -2 kadarı taşımsı demirlerdir. İsminden de anlaşılacağı gibi bu meteoritlerde  % 50'ye kadar metal içeriği bulunabilir.   
              














        











 Demirli meteoritler : 



                     Yeryüzüne düşen bir diğer meteorit çeşidi de demirli meteoritlerdir. Yeryüzüne düşen meteoritlerin yaklaşık %6'sına tekabül eder ve  %90'dan fazla metal içeriğine sahiptir. 




                     



      Meteorlar Atmosferde Nasıl Yok Oluyor ?


                       Meteorlar Dünya atmosferine saniyede ortalama 50 km hızla girerler.  Sürtünmeden dolayı meydana gelen ısı ile beraber cisim hacim kaybeder ve yavaş yavaş yok olur . Atmosfere giren meteorların çok büyük bir kısmı bu şekilde yok olmaktadır. 


















                












                        

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Dünyanın En Eski Kült Yapısı Göbeklitepe

                 
                      Dünyanın en eski ve en gizemli mabedi olan  Göbeklitepe,  Şanlıurfa şehir merkezinin yaklaşık 20 km kuzey doğusunda, Örencik köyü yakınlarındaki  kireç taşı tepelerinin üzerinde bulunmaktadır. Yaklaşık 12 bin yıllık olan bu kadim yapı, insanlık tarihini yeniden yazacak olan bilgileri bünyesinde barındırmaktadır. 


     Göbeklitepe'nin Bulunuş Hikayesi 


                      Bu bölgede ilk arkeolojik çalışmaların, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Avrupa'dan gelen arkeologlar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Daha sonra 1963 yılında, İstanbul ve Chicago üniversiteleri tarafından ortak yürütülen  Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırma Projesi kapsamında yapılan çalışmalarla önemli bulgular elde edilmiş, ancak mezar kalıntısı zannedildiği için bölgenin değeri anlaşılamamıştır. 
            
                  1990'lı yıllarda bölgede kendi imkanlarıyla çalışma yapan  alman arkeolog Klaus Schmidt , bölgenin çok farklı olduğunu anlamış ve kapsamlı çalışmaların başlaması için resmi girişimlerde bulunmuştur. 1995 yılında   Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müzesi ortaklığında, insanlığın tarihini değiştirecek olan kazı çalışmaları nihayet başlamıştır.






     Göbeklitepe Kimler Tarafından İnşa Edildi ?



                      Bizler , Homo Sapiens yani modern insanın 20 bin sene öncesinde dünyanın her yerine yayılmış olduğunu biliyoruz. Yaklaşık 12 bin yıl önce İnsanların en çok yaşadığı yer şüphesiz bereketli hilal bölgesiydi . Göbeklitepeyi inşa edenlerin de haliyle burada yaşayan topluluklardan olması gerekir . Bakalım 12 bin yıl öncesinde bu alanda kimler yaşıyormuş .




                    Görselden de anlaşıldığı gibi o tarihlerde bölgede  Trialetian ve Natufian adında topluluklar yaşamakta . Göbeklitepeyi bu toplulukların yapmış olmaları oldukça muhtemeldir. 



            Göbeklitepe'nin Önemi ve Özellikleri

   
                   Bilindiği üzere tarımdan önce insanlar,  avcı-toplayıcı olarak hayatlarını idame ettiriyordu . Yerleşik hayata henüz geçilmiş değildi . Bilim insanlarına göre önce tarım faaliyetleri başlamış daha sonra bir arada yaşama ve akabinde yapılaşma ortaya çıkmıştı. Ancak Göbeklitepe'nin keşfi bize olayların hiçte böyle olmadığını gösterdi. Tarım faaliyetleri başlamadan 2 bin yıl önce  insanlar bir araya gelip dini ritüel yapabilecekleri mabetler inşa etmişlerdi . Böylece uzun zamandır  stabil olan insanlığın gelişimi hakkındaki  düşünceler de  değişmek zorunda kaldı .






                       Göbeklitepe'nin bulunduğu alan incelendiğinde dairesel şekilli yaklaşık 20 tane tapınak olduğu anlaşılmıştır. Tapınaklarda, görselde göründüğü gibi ortada 2 adet büyük T şekilli sütun, ve bu sütunları çevreleyen duvara gömülmüş daha küçük 12 T şekilli sütun bulunmaktadır . Sütunların boyu 3-7 m arasında değişmekte olup ağırlıkları ortalama 10-15 ton arasındadır . Büyük sütunların ağırlığı ise 50 tona ulaşabilmektedir. Her sütunun üzerine, o dönemde yaşamış olan  yaban hayvanları(yılan,  yaban domuzu,  tilki, ördek, turna, , koyun, keçi ,boğa, akbaba, böcek , örümcek vs.) işlenmiştir. Diğer medeniyetlerdeki gibi hiç bir mistik  yani hayal ürünü canlıya yer verilmemiştir. Ortada bulunan büyük T şekilli sütunlarındaki işlemeler ise insanı andırmaktadır. İlginç bir şekilde her mabet belli bir süre  kullanıldıktan sonra insanlar tarafından gömülmüş ve yerine yenisi inşa edilmiştir. Arkeologlar çalışma alanında  ritüel kalıntıları bulmuş olmasına rağmen  herhangi bir su varlığı ya da yaşam belirtecek bir kalıntı bulamamıştır. Bu da alanın sadece toplantı merkezi ya da mabet olabileceğini bizlere göstermektedir.


          İnsanlar Göbeklitepe'den Sonra Ne Yaptı

  
                       Göbeklitepe'de, Bereketli Hilal yani Mezopotamya bölgesinin sadece kuzeyinde yaşayan insanların toplandığını varsaysak bile insanların yürüme mesafesiyle buraya ulaşması çok zordu . 


                    
         
                     
                    12 bin yıl önce insanlar yerleşik hayatta olmadığından yürümeğe alışkındı ve 2000 bin yıl boyunca burada  toplanıp ritüellerini yaptılar . Daha sonra tarımın keşfedilemesiyle birlikte insanlar yerleşik hayata geçmeye başladı . İnsanlar artık daha rahat koşullarda yaşıyordu. Bu yüzden Göbeklitepe'ye gitmek insanlar için külfet haline geldi . Peki insanlar ne yaptı dersiniz öylece inançlarını unutup hayatlarına devam mı ettiler ?


                  İnsanlar inançlarını unutmadı elbette. Yerleştikleri alanların hakim tepelerine kendi mabetlerini tekrardan inşa ettiler . Bizler bu bilgileri yeni arkeolojik çalışmalardan biliyoruz . Benzer mabetleri örneklerle inceleyelim.
             

                       Göbeklitepe etrafındaki T sütunlar






                       Göbeklitepe yaklaşık 10 bin yıl önce terk edildi ve bir daha kullanılmamak üzere gömüldü. Ancak yeni arkeolojik çalışmalar ile görseldeki  10 bin yıllık yeni T şekilleri sütunlar bulundu.  Her birinin olduğu yerde insanlar yaşamaktaydı . Bu bulgular bize insanların yeni yerleşim alanlarına küçük göbeklitepeler kurduğunu göstermektedir.



Karahan Tepe'den bir örnek
Sefer Tepe'den bir örnek


                             













                          






21 Mayıs 2020 Perşembe

Güneş Sisteminin En Yüksek Dağıyla Tanışın "Olympus Mons"

         
                    Güneş sistemimiz içindeki en büyük dağ , Mars ya da bir diğer adıyla Merih gezegeninde bulunan Olympus Mons'tur. Olympus Mons, ismini antik yunanda tanrıların evi kabul edilen ve bu sebepten kutsal sayılan Olympos dağından alır ki dünyada Olympos adıyla bir çok dağ mevcuttur.







             Olympus Mons'un Yüksekliği Nedir ?


                       Bu dağın yüksekliği yaklaşık olarak 26.400 metredir. Bu yükseklik , Mars'ta deniz yüzeyi olmadığından  Mars yüzeyinde ortalama bir kot referans alınarak ölçülmüştür.  Olympos Mons çok eski bir kalkan volkanıdır. Dağın Büyüklüğünün sebebi kalkan volkanı olmasından ileri gelir. Dünyadaki en büyük dağ olan Hawaii Adalarındaki  Mauna Kea dağı 10.200 metredir.  Yani Marstaki  Olympus dağı , dünyadaki en büyük dağ olan Mauna Kea'dan  2,5 kat daha büyüktür. Bu iki dağı kıyaslamak ikisinin de kalkan volkanı olması sebebiyle oldukça doğrudur.







               Olympus Mons'u Biraz Daha Yakından Tanıyalım


            Olympus Mons'un yükseliği kadar genişliği de devasadır . Bu yüzden yukarıda fark ettiyseniz yükseklik değil de büyüklük dedim . Bu dağın eni yaklaşık olarak  600 km'dir  . Bu , dünyamıza göre devasa bir büyüklük kaldı ki dünyanın yarısı kadar olan Mars'a göre çok çok devasa bir büyüklüktür . Mukayesenin daha iyi yapılabilmesi için bir görselle örnek verelim .




                       Görselde göründüğü gibi Olympus dağını Türkiye'ye yerleştirirsek ortalama bu kadar alan kaplayacak . Bu inanılmaz bir büyüklük . Bu büyüklük nereden geliyor onu anlatalım.


              Olympus Mons'un Büyüklğü nereden geliyor ?


                  Bu dağın bir kalkan volkanı olduğu söylemiştik . Kalkan volkanların özelliği bazaltik olmasıdır . Bazik volkanların viskozitesi düşüktür ve bu sayede çıkan lavlar oldukça uzun mesafeler kat edebilir. Lavlar uzun mesafelere gittiği için üst üste birikerek aşina olduğumuz konik bir dağ yapısı oluşturamaz . Ancak kubbe şeklinde bir yapı oluşturabilir.   Yine bir mukayese yapacak olursak , dünyadaki en büyük dağ olan Mauna Kea sadece 150  km genişliğindedir. Yani Olympus dağı genişlik olarak ta dünyadaki rakibinden 4 kat daha büyüktür.







                 Olympus Dağının Morfolojisi 


                   Olympus dağına morfolojik olarak bakacak olursak kenarlarının oldukça dik yamaçlarla sonlandığını görüyoruz. Dağın daha zayıf olan kenarları marstaki aşındırıcı etmenlerden ötürü oldukça deforme olmuşa benziyor. Zirvesine yani tepesine baktığımızda küçük bir krater görüyoruz .Küçük dediğime bakmayın tahminimce Mauna Kea adasından daha büyüktür :) .  Bu krater ,  muhtemelen kendini tüketen magmadan sonra üst kısımda katılaşan lavların çökmesiyle oluşmuşa benziyor.



                  Tüm bu olgulardan sonra geçmişte Mars'ta çok çok büyük bir  volkanik aktivite olduğu açıkça görünmekte . Mars'a kızıllığını veren şey bu büyük volkanik aktivitelerden dolayı açığa çıkan bazaltlardır . Mars atmosferinde %96 Co2 olmasının sebebi de muhtemelen bu volkanik aktivitedir .Hatta geçmişte Mars'ta yaşam varsa , bitiren de muhtemelen bu volkanik olaylardır.











19 Mayıs 2020 Salı

DÜNYANIN EN BÜYÜK VOLKANI KEŞFEDİLDİ

         
                         Geçtiğimiz günlerde Hawaii Üniversitesinden bir grup bilim insanı dünyanın en büyük kalkan volkanı olan Pühahonu'yu tespit ettiklerini açıklayan bir makale yayınladı  . Pühahonu Volkanı, USGS'nin  de (ABD jeoloji araştırma kurumu)  çalışmaları ve onayı ile  tescillenip şimdiye kadar en büyük volkan diye kabul ettiğimiz Mauna Loa  volkanının papucunu dama atmış oldu. Bilim insanları,  volkanın büyük kısmının sular altında olmasının çalışmalarını epey zorlaştırdığını da aktardı .

                     Kalkan volkanlar, bazaltik yani düşük viskoziteli lavların yanal olarak çok geniş alanlara  yayılması ve kubbemsi bir görüntü oluşturmasıyla oluşur. Bu yüzden en büyük alana sahip volkanlar kalkan volkanlardır.  Pühahonu volkanının tespit edilmesi için okyanus tabanı batimetri çalışmaları ile incelendi. Kayaçlarda kimyasal analizler yapıldı . Tüm çalışmalar sonunda ilginç sonuçlar elde edildi. Pühahonu volkanının neredeyse Mauna Loa nın iki katı oldu tespit edilmiş oldu . Daha ilginci ise buradaki lavların 1700  derece olması ve 1-2 milyon yılda kademeli olarak sönmesi beklenen  sıcak noktanın küçük dürtülerle canlanabileğinin öğrenilmesi oldu. Tüm bunlardan sonra gelelim kendi yorumumuza değil mi ? :)




Puhahonu'nun deniz üzerindeki kısmı


                       
                         Tüm popüler bilim sitelerinde "bulunması , görülmesi çok zor olan dünyanın en büyük volkanı keşfedildi" şeklinde paylaşılan bu haber aslında hiç te böyle değil. Zaten 30-40 yıldır tartışılan bir konuydu bu . Azıcık jeoloji bilgisi olan biri Hawaii volkan sistemini yani genel olarak hot spot dediğimiz sistemi bilir . Google Earth'ten bile kolayca görülebilecek bir volkanı görülemeyecek , bulunamayacak gibi göstermeleri hem tıklanma sayısı için  algı  yaratma,  hem de  cahilliklerinin bir  tezahürüdür :) . Şimdi ben sizlere bu volkanı Google Earth'ten göstereyim .



Hawaii Adaları(Google Earth)

         

Dünyanın en büyük Volkanı Puhahonu




                       Fotoğraftaki çizgisellik dikkatinizi çekmiştir. Hot Spot'lar bu şekilde volkanik adalar oluşturur arkadaşlar Google Earth'ten bakan biri bile buralardaki volkanları görür .Volkanları görmek bir şey değil elbette önemli olan çalışma yaparak bunu kanıtlamak ve bilime yeni veriler katmak. Yanlış anlaşılmayayım benim kızdığım kişi bilim insanları değil haberi servis edenler :) .



Hot Spotların Hawaii adalarını nasıl oluşturduğunu anlatan bir görsel





                           Bu çalışmalar bize bu volkanın yaşının 13 milyon  olduğunu ve burada akmış  lavların 1700 C derece olduğunu gösteriyor. Allah allah bizim bildiğimize göre yeryüzüne çıkan bazaltik lav 1200 dereceydi nasıl 1700 C derece oluyor peki ? Hemen anlatalım .

 
                           Hot spotların özelliği direkt olarak mantodan gelmesidir arkadaşlar . Direk olarak mantodan gelen magma daha sıcak ve dolayısıyla  daha akıcı olmaktadır . Bu da lavların daha uzak alanlara ulaşmasını kolaylaştırmaktadır . Ayrıca kalkan volkanlarında genel olarak sadece lav akışı gözlenir yani patlamalı bir volkanik sistem değildirler. Bu yüzden en zararsız volkanlar arasındadırlar.

                       
                                                             










                   

























DEPREMDE NEDEN SALLANIRIZ ? DEPREM DALGALARI

 
                     Bu  yazıyı depremde neden sallanırız sorusuna bir cevap olarak yazalım  .  Plastik bir cetveli iyice büktüğümüzü düşünelim . Biz büktükçe plastik cetvel gerilecektir ve  en sonunda  kırılacaktır. Cetvelde kırılma meydana geldikten hemen sonra kırılan parçaların titreştiğini görürüz. Depremden hemen sonra, bu olayın birebir aynısı gerçekleşmektedir . Depremde meydana gelen ani enerji salınımı, deprem dalgaları dediğimiz bir takım ajanları meydana getirmektedir. Yani depremden sonra sallanmamızın nedeni , depremden hemen sonra oluşan deprem dalgalarıdır. Peki bu dalgalar nelerdir ve bizleri nasıl etiler buna bakalım .


                         Deprem dalgalarını cisim ve yüzey dalgaları olarak iki kısımda inceleriz.

Cisim Dalgaları ;


        P (Primary) Dalgaları : Diğer adı birincil dalgalardır. . Bu dalgalar yeryüzüne ulaşan ilk dalgalardır. P dalgası bir cisimden geçerken cismi sıkıştırır ve genleştirir.

  • Hızları 4-7 km/sn' dir.
  • Katı, sıvı ve gaz içerisinde hareket edebilirler.







        S (Secondary) Dalgaları : Diğer adı ikincil dalgalardır. P dalgasından hemen sonra yeryüzüne ulaşır. 
  • Hızları 2-5 km/sn' dir
  • Sadece katı cisimlerde yol alabilrler.
  • Makaslama dalgalarıdır. Cisim hareketi dalga yönüne diktir.














 Yüzey Dalgaları : 

                  Yapılarda hasara yol açan dalgalardır. Cisim dalgalarından daha yavaştırlar . Yapılarda yalpalanma ve ileri geri  sallanma hareketi sağlarlar. 


         R (Rayleigh) Dalgaları : 
  • R dalgaları su dalgaları gibi davranır ancak elips hareket ederler. (Düşey hareket)
  • Yapılara oldukça zarar verebilirler.
  • Adını İngiliz bilim insanı Lord Rayleigh'ten almıştır.









         L ( Love )  Dalgaları : 
  • S dalgasının hareketine benzer , yatay düzlemde ileri -geri hareket eder. (Yanal hareket)
  • Sıvılarda hareket edemez.
  • Bu yanal hareket tipi özellikle bina temellerine hasar verir. 


                  





















































18 Mayıs 2020 Pazartesi

DEPREMDE DİĞER FAYLAR TETİKLENİR Mİ ?

           
              Deprem olduğunda herkesin aklına gelen sorudur acaba burası da tetiklenir mi , burada da deprem olur mu ? Deprem korkutucu bir hadisedir ve hiç beklemediğimiz bir anda geliverir. Depremdeki bilinmezlik ve deprem hakkında bilgi sahibi olmayışımız depremden daha çok korkmamıza sebebiyet vermektedir.


              Deprem , yani levhaların hareketi doğal olaylardır. Bizler bu olayların çalışma prensibini anlamak , bilmek ve çözüm üretmek zorundayız. İnsanoğlu bugünkü teknolojisi ile depremlere müdahale edip depremleri engelleyememektedir. Bu yüzden yapabileceğimiz tek şey depremler hakkında bilgi edinip önlem almaktır. Başlığın cevabına gelecek olursak .

           






                  Depremde,  kırılmanın olduğu fayın yakınındaki faylar tetiklenebilir ancak uzak olan faylar tetiklenmez  . Daha iyi anlatmak için bir masa etrafında oturduğumuzu düşünelim , başımız döndü ve sağa sola yalpalamaya başladık .Bu olaydan etkilenecek olan sağımızda ve solumuzda oturan arkadaşlar olacaktır. Yaptığımız yalpalama hareketi karşı tarafta oturan arkadaşlara tesir etmeyecektir. Yani ,  Doğu Anadalu Fay Zonunda olan bir depremden ,deprem merkezine   yakın olan faylar etkilenecektir . Batı Anadolu'daki bir fay bu depremden etkilenmez. Peki depremden etkilenen fay hemen kırılıp deprem üretir mi ?


                Hayır arkadaşlar tetiklenmek illaki hemen deprem üretecek demek değildir. Bir fay düşünün yaklaşık 250 yılda bir deprem üretiyor ve deprem üretmesine 100 yıl var . Bu fay,  yakınındaki bir depremden etkilenirse üzerinde daha fazla enerji birikecek demektir . Yani 100 yıl olarak beklediğimiz depremi daha yakın bir tarih olan 30-50 yıl arasında gerçekleştirecektir(verilen zaman tahmini bir değerdir).













           

17 Mayıs 2020 Pazar

G.O.T EJDERHA KAYASI EFSANESİ

           

                   Dünyada milyonlarca kişinin izlediği  Game of Thrones dizisinde adı geçen, insanlığın umudu  ejderha kayalarını hepimiz biliyoruz .Kayalara ulaşmak için Jon Snow çok emek harcadı hatırlarsanız :). Peki neydi bu kayaları özel yapan ?


Jon Snow, Khaleesi'ye bunu yapmayacaktın adlı görsel :)



       
                  Dizide "Winter is coming" sözünün müsebbibi olan white walkers yani ak gezenleri öldürmenin tek yolu bu ejderha kayalarıydı. Bu yüzden Jon Snow ejderha camlarını kullanarak   amansız bir mücadele verdi ve ak gezenleri yenilgiye uğratmayı başardı. Şimdi gelelim işin bilimsel yönüne. Bu kayalar gerçekten var mı ?



Ak gezenlerin meşhur lordu .





                  Bu kayalar gerçek hayatta var ancak isimi ejderha camı değil obsidian ya da bir diğer ismi ile volkan  camı . Obsidiyen, felsik magmanın (asidik) yer yüzüne çıkıp hızlıca soğumasıyla oluşuyor. Genel olarak  doğada  siyah(%90) , kahverengi ve yeşil renklerde  karşımıza çıkıyor. Obsidiyen %70 ten fazla SiO2 içerir bu yüzden oldukça sert ve keskin bir kayaçtır. Aynı zamanda çok hoş olan saydam ve camsı yapısı nedeniyle mücevherat ve süsleme işlerinde sık kullanılır. Ülkemizde Doğu Anadolu volkanlarında bolca görmek mümkündür. . Ee peki dizide sürekli  övülen bu kayaç gerçek hayatta sadece süsleme için mi kullanılıyor ?


Obsidiyen





                   Tabi ki hayır . Bu kayaç, bugün belki çok bir öneme sahip değil ancak geçmişte insanlık için çok büyük öneme sahipti . Nasıl mı ? Biraz geçmişe gidelim ne dersiniz ?


                   Tam olarak tarih vermek zor olsa da yaklaşık 1.000.000 yıl öncesine gidelim ve şöyle bir düşünelim. Bu dönemde bildiğimiz gibi tarım mevcut değil . Atalarımız çok az sayıdalar , avcılık ve toplayıcılık ile hayatlarını idame ettirmekteler. Ortalama yaşam süreleri 15-20 yıl . 20 yıl yaşayabilenlerin çok şanslı sayıldığı zamanlar. Atalarımız küçük topluluklar halinde yaşıyor ancak sürekli artan  popülasyon ile daha fazla besine ihtiyaç duyuyorlar . Önceleri kuş , balık, tavşan gibi küçük hayvanları avlayan atalarımızın artık büyük hayvanları avlamaları gerekiyor. Ancak atalarımızın bir sorunu var savunmasızlar . Büyük ava giderken diğer avcılar tarafından avlanmak ta var işin ucunda . Bu durum karşısında atalarımızın bir  çözüm bulması gerekliydi . Peki atalarımız ne yaptı ?



Eski insan tasviri



                    Atalarımız, en büyük silahları olan akıllarını kullandı . Etraftan buldukları obsidiyenenlerin aşırı kesici özelliklerini kullanarak aletler yaptılar . Bu aletler sayesinde insanoğlu artık savunmasız değildi . Bu aletler ile   büyük hayvanları avlayabildiler  ve diğer yırtıcı hayvanlardan korunup hayatta kalmayı başardılar. İnsanoğlunun bugüne gelebilmesinde obsidiyenin payı büyüktür. Obsidiyen ak gezenleri öldürmedi belki ancak insanlığı yaşattığı ve bugüne getirdiği  bir gerçek .


                 
Obsidiyenden yapılmış bir mızrak ucu
               


             

15 Mayıs 2020 Cuma

TÜRKİYE'NİN TAM ORTASINDA BİR OKYANUS DÜŞÜNÜN

               Günümüzden yaklaşık 250 milyon önce tüm kıtalar(aslında levhalar)birleşmiş ve hepimizin adına aşina olduğumuz PANGEA süperkıtasını oluşturmuştur. Ancak bizler doğada hiç bir şeyin sabit olmadığı ve değiştiğini biliyoruz buna da Evrim diyoruz. Levha tektoniği de , kıtaları şekillendiren ve konumlandıran evrimin adıdır. Levha tektoniğine göre pangea süperkıtamız yaklaşık 200 milyon yıl önce  kuzey ve güney olmak üzere iki kıtaya ayrıldı.. Bu ayrılan kıtaların arasında doğan okyanus, Neo tethys Okyanusu adını aldı .



Pangea'nın nasıl göründüğünü anlatan bir görsel



             Parçalamaya devam eden kıtaların arasına okyanus suları dolmaya ve yeni okyanusları oluşturmaya devam ediyordu . Yaklaşık 200 milyon önce Paleotethys'in kuzeye doğru dalması ile Lavrasya'nın güneyinde Küre Okyanusu oluştu. Küre okyanusunun güneye doğru dalması ile de Vardar Okyanusu oluştu. Ee sadede gel kardeşim hani Anadolu'daki okyanus der gibisiniz açıklayacağım merak etmeyin :).



Küre Okyanusu açılmaya başlarken . Konyanın bulunduğu yere dikkat.





Küre Okyanusunu ve eş zamanlı oluşan diğer okyanusları gösteren bir görsel




Vardar Okyanusunu gösteren bir görsel



              Geç triyas yani yaklaşık 200 milyon yıl önce oluşan Vardar Okyanusu'nun  doğu kolu olan  İzmir-Ankara-Erzincan Okyanusu, bugünkü Anadolu'nun tam ortasında oluştu .İlk defa duyanların epey  şaşıracağını tahmin ediyorum . Düşünsenize bugün 5 milyon insanın yaşadığı kurak Ankara'da 150 milyon yıl önce bir okyanus mevcut ve bu okyanusta devasa canlılar yaşıyor. Gerçekten inanılmaz bir olay. Peki bu okyanus oluştuğunda dünya nasıl bir yerdi ? Biraz da buna değinelim.



İzmir-Ankara-Erzincan Okyanusunun nasıl oluştuğunu gösteren görsel




               Bu okyanus oluştuğunda dünya, nemli ve tropikal bir iklime sahipti . Karasal alanların hakimi  dinozorlar ve palmiye ağaçlarıydı. Bu dönemde memeli hayvanların yaşaması dinozorlar gibi büyük yırtıcı hayvanlardan kaçıp saklanabilmelerine bağlıydı. Bu yüzden  memeliler bu dönemde ancak sıçan boyutlarındaydı. . Denizler bu dönemde besin ile doluydu bu yüzden deniz canlılarının da  devasa olduğunu biliyoruz.. Kısacası bu dönem bir bolluk dönemiydi ve canlıların boyutları devasaydı ancak memeliler hariç . Memeliler bu dönemde ezilen taraftaydı :)


                Okyanusumuza geri dönecek olursak İzmir-Ankara-Erizncan Okyanusu erken Eosen yani yaklaşık 50 milyon yıl önce kapandı .Bu okyanusun kapanmasıyla Anadolu  şekillenmeye başlamıştır. Bugün bu okyanus mevcut değil ancak yaşadığı süreçte bıraktığı kayaçlar ve fosiller Anadolu'nun  her yerinde mevcut.










     






























           

           

Dünya Nasıl Oluştu Prekambriyen

                   Dünyanın bir gezegen olarak nasıl şekillendiğini ve canlılığın nasıl başladığını bilmek istiyorsak   Prekambriyen dönemi...